Hadd ~ حد
Kamus-ı Türki - Hadd ~ حد maddesi. Sayfa: 541 - Sira: 18
حد Hadd osmanlıca ne demek, حد anlamı.. Osmanlıca sözlükler kamus-ı türki şemsettin sami sözlüğünde حد Hadd maddesi
Hadd ~ حد güncel sözlüklerde anlamı:
HADD ::: Hudut. Çizgi. Sınır. * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen ceza. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etme. Men etmek. * Keskin. Sivri. * Sert. Gergin. * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir.
HADD ::: Gürültülü bir sesle çağıran. * Denizden gelen gürültülü dalga sesi. * Gürültü ile yıkılan.
HADD ::: Yol. * İnsan cemaatı. * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak. * Yanak, yüz, vecih. * Yeri kazmak, yeri yarmak.
hâdd ::: (a. s.) : 1) keskin. 2) sivri. 3) dar. Zâviye-i hadde : geo. dar açı. 4) sert, te'sirli. 5) ekşi. 6) azgın ve iltihaplı, [çıban, yara, 'hastalık]. 7) gergin.
hadd ::: (a. i. c. : hudûd) : 1) sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. 2) derece. 3) gerçek değer. 4) şerîatçe verilen ceza. 5) mant. bir * önermede konu ile * yüklemden her foiri, terim. 6) mat. cebirde tenasüp (* oran) veya muadeleyi (* denklem) meydana getiren kısĵmlardan her biri. 7) bir şeyin nihayeti, sonu.
hadd-i asgar ::: mant. küçük önerme.
hadd-i bulûğ ::: ergenlik çağı.
hadd-i cenubî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nirengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en cenubun da (güney) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.
hadd-i ekber ::: mant. büyük önerme.
hadd-i evvel ::: mat. her hangi bir rîyazî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan birincisi.
hadd-i evsat ::: mant. orta terim.
hadd-i gârbî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en garbında (batı) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.
hadd-i hakikî ::: mant. bir terimin esas tarifi.
hadd-i icaz ::: fasâhat'in mucize derecesinde olanı.
hadd-i imkân ::: mümkün olma hududu.
hadd-i ittisal ::: bitişme haddi, noktası.
hadd-i kat'-i tarîk ::: huk. [eskiden] yol kesicilikte bulunan bir şahıs veya birçok eşhas hakkında cinayetlerine göre îcâbeden ukubet.
hadd-i kaıf ::: huk. [eskiden] bir muhsin veya muhsineye, yânî mükellef hür, müslim, zinadan afîf bir kimseye dâr-ı islâm'da zina isnâdeden mükellef bir şahıs hakkında îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.
hadd-i kemâl ::: olgunluk hâli.
hadd-i kifâye ::: yeterlik derecesi.
hadd-i lâyık ::: tam derece, tam değer.
hadd-i müntehâ ::: son nokta.
hadd-i müşterek ::: ortak derece.
hadd-i sâlis ::: mat. her hangi bir riyazi düsturda birbirinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan üçüncüsü.
hadd-i sânî ::: mat. herhangi bir riyâzî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan ikincisi.
hadd-i sekr ::: huk. [eskiden] hamirden başka müskir meşrubattan birinin bilihtiyâr içilmesinden mütevellit sarhoşluktan dolayı îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.
hadd-i sirkat ::: huk. [eskiden] şeraitini câmî bir sirkatten dolayı muayyen uzvun kesilmesi suretiyle tatbik edilen bir ceza.
hadd-i şarkî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en doğusunda bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.
hadd-i ser'î ::: şerîate uygun olarak verilen ceza.
hadd-i şimalî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en şimalinde (kuzey) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.
hadd-i şürb ::: huk. [eskiden] az veya çok miktarda bilihtiyar "hamr" içilmesinden dolayt îcâbeden ukubet, [sekir vermiş olsun olmasın (bu ukubet hür ve hürre hakkında seksen, köle hakkında kırk celdedir. Celd, kamçı ile vurma veya derisine dokunmadır) ].
hadd-i ta'bîr ::: tasvir ve anlatma derecesi, çjücü.
hadd-i te'dib ::: şerîata göre ceza, dayak derecesi.
hadd-i vasat ::: orta.
hadd-i zâtinde ::: zâten, esasen, yaradılışta, aslında, oluşunda. 8) bir şeyin keskin olan yeri, ağzı.
hadd-i seyf ::: kılıcın keskin yeri, ağzı. Bî-hadd : hesapsız, sınırsız. Fevk-al-hadd : pek çok. Ser-hadd : sınır.
hadd-i zina ::: huk. [eskiden] şeraiti dâhilinde vâki ve sabit olan zinadan dolayı mürtekibi hakkında tatbik edilecek ukubettir ki, ya celd veya recim suretiyle olur.
hadd ::: (a. s.) : 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.
hadd ::: (a. i. c. : hudûd) : 1) yanak. Lâle-hadd : lâle (al) yanaklı, (bkz. : ızgâr, ruh).
hadd-i azrâ ::: (kız yanağı) : Küfe Şehri. 2) yeri yarma, yeri kazma.
hadd ::: sınır, çizgi.
hâd ::: sınır
hâdd ::: sınır , yanak , keskin , sivri , şer'i ceza , çizgi
hâdd ::: keskin
hâdd ::: sivri
hâdd ::: dar
hadd ::: sınır
hadd ::: şer’î ceza
hadd ::: yanak
hâdd ::: (a. s.) 1) keskin. 2) sivri. 3) dar. Zâviye-i hadde : geo. dar açı. 4) sert, te'sirli. 5) ekşi. 6) azgın ve iltihaplı, [çıban, yara, 'hastalık]. 7) gergin.
hadd ::: (a. s.) 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.
HADD :::