kar ~ قار
Kamus-ı Türki - kar ~ قار maddesi. Sayfa: 1020 - Sira: 1
قار kar osmanlıca ne demek, قار anlamı.. Osmanlıca sözlükler kamus-ı türki şemsettin sami sözlüğünde قار kar maddesi
kar ~ قار güncel sözlüklerde anlamı:
KaR ::: f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.
KaR ::: f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi.
KAR ::: (C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya. * Deve. Dağ keçisi. * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek. * Küçük tepe. * Kara taşlı yer. * Kara büyük taş.
kâr ::: (f. i.) : 1) iş güç, iş. (bkz. : amel, fi'l). 2) kazanç, temettü'. kâr-ı âkil : akıllı iş. kâr-ı kadim : eski zaman isi.
kâr-ı nâtık ::: müz. lâdînî Türk müziğinin büyük bir şeklidir. Bu şekli, fihrist peşrev ve saz semaîsi şeklinin söz müziğindeki karşılığı olarak kabul edebiliriz. Kâr-ı nâtık, birbirini takiben gelen makamlardan teşekkül etmiştir. Eser, çok zaman aynı makam ile başlayıp biter ve o makamın ismini taşır; eğer başladığı ve bittiği makamlar ayrı ayrı ise, bittiği makamın ismini alır. Güftede dâima bir edebî san'at ile üzerinde durulan makam zikredilmiştir; bu sebepten "nâtık" sıfatı verildiği, kolayca anlaşılmaktadır. Bu şekilde eserin "didac-tique" bir mâhiyet taşıdığını da ilâve etmek lâzım, dır. Kâr-ı nâtık eski bestekârlar arasında bir hün
kâr-ı reva ::: kullanılabilir, işe yarar.
kâr ü bâr ::: iş güç, kazanç. 3) meşguliyet; sanat. 4) işleme, te'sir. 5) savaş, (bkz. : cenk, harb). Bî-kâr : işsiz. Kesb û kâr : geçim yolu, san'at; ticâret. Ser-i kâr : iş başı.
kâr ::: (f. e.) : "-İİ, -ci, -eden, -edici" eklerinin karşılığıdır; isimleri sıfat yapar : "hîlekâr, isyân-kâr, füsun-kâr, kanâat-kâr... gibi.
Kar ::: (a. i.) : hek. 1) doktorun, hastayı muayene ederken, ses almak üzere, bir uzva parmakla vurması.
kar'-ı esbaî ::: hek. doktor, hastanın muayene edilebilecek yerine sol elinin ayasını koyarak, sağ elinin parmağiyle sol elinin üstüne vurması. 2) (a. i. c. : kara'). 1) kapı çalma; 2) su kabağı.
kâr ::: "yapan, eden" mânâsında son ek.
kâr ::: para kazancı.
Kar :::
- Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı.
- İş.
- Yarar, fayda.
- Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.
- Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark.
- Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
Örnek: Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu. T. Buğra - Havadan ak, ince taneli buz kırılcaları biçiminde ya da lapa lapa yağan, sıcaklık koşulları elverişli ise yerde biriken su buğusu, bkz. yağış.
- Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.
kâr ::: iş
kâr ::: iş
kâr ::: (f. e.) -İİ, -ci, -eden, -edici
kâr ::: fayda, iş, kazanç, menfaat, meyve, ticaret, yarar
KAR :::
KÂR :::