dar ~ دار
Kamus-ı Türki - dar ~ دار maddesi. Sayfa: 597 - Sira: 17
دار dar osmanlıca ne demek, دار anlamı.. Osmanlıca sözlükler kamus-ı türki şemsettin sami sözlüğünde دار dar maddesi
dar ~ دار güncel sözlüklerde anlamı:
DaR ::: Yer, mekân, konak.
DaR ::: f. Sâhib, mâlik, tutan (mânasındadır.) Meselâ: Bayrakdâr $ : Bayrak tutan.
dâr ::: (a. i. c. : dirân) : 1) ev 2) yer. 3) yurt.
dâr-ı beka ::: ahret.
dâr-ı dünyâ ::: dünyâ.
dâr-ı emân ::: Müslümanlar ile sulh hâlinde bulunan veya Müslümanların zimmetini kabul eden gayrimüslim bir milletin ülkesi.
dâr-ı fena ::: dünyâ.
dâr-ı harb ::: Müslümanlar ile aralarında sulh hâli bulunmıyan gayrimüslimlerin ülkesi. [bu ülkedeki Müslim olmıyan ahâlîden her birine "harbî" denir].
dâr-ı İslâm ::: Müslümanların hâkimiyeti altında bulunan yerler. [Müslimler oralarda huzur ve emniyet içinde yaşarlar].
dâr-ı ridde ::: aslında Müslim iken sonradan irti-dâdeden veya bir aralık Islâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulunduğu şehir veya kasaba, [bâzı ahkâm itibariyle dâr-ı harb'den ayrılır].
dâr-ı şûrâ-yı askerî ::: 1253 yılı muharreminde teşkîl ve 1259 tarihli nizâmnâme ile vazîfesi tes-bît olunan ve bir reis ve bir müftü ile askerî ve mülkî ricalden on bir daimî ve altı muvakkat âza (üye) ile kurulan yüksek askerî bir meclis idi. [1296 târihinde lağvolunmuştur].
dâr-ı zimmet ::: Müslümanların ahit ve emânını, . himayesini kabul etmiş olan gayrimüslimlere mahsus yerler.
dâr-ül-cihâd ::: islâm sınırları dışındaki ülkeler. Islâmla barış hâlinde olmıyan veya bir anlaş, -ma yapmamış olan ülkeler.
dâr-üt-tabâat-ül-âmire ::: Devlet Matbaası.
dâr ::: (f. i.) : dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) : 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) : savaş, [dâima eşanlamı, olan "gîr" ile beraber kullanılır].
dâr ü gîr ::: kavga, savaş.
dâr ::: yer, ev, yurt.
Dar :::
- İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı.
- Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz
Örnek: Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu. S. Derviş - Az, elverişsiz, sınırlı.
- Sıkıntılı
Örnek: Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar! M. Ş. Esendal - Yetersiz.
- Güçlükle, ucu ucuna, ancak
Örnek: En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile, akşam altı postasına dar yetiştiler. M. Ş. Esendal - İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk.
- Yurt.
- Ev.
dâr ::: yer , ev , yurt , dünya , dar ağacı , sahip olan , bulunduran
dâr ::: yurt
dâr ::: ev
dâr ::: dar ağacı
dâr ::: sahip olan
dâr ::: bulunduran
dâr ::: tutan
dâr ::: (f. i.) dar ağacı.
dâr ::: (f. s.) 1) tutan. Defter-dâr : defter tutan. Bayrak-dâr : bayrak tutan. gibi. 2) sahip, mâlik, li. Alâka-dâr : alakalı, ilgili. Hisse-dâr : hisseli. Hükümdar : hükme sahip, hükme mâlik.
dâr ::: (f. i.) savaş, [dâima eşanlamı, olan
dar ::: ancak, az, ev, mahdut, sıkı, yetersiz, yurt
DÂR :::