Dil ~ دل
Kamus-ı Türki - Dil ~ دل maddesi. Sayfa: 616 - Sira: 8
دل Dil osmanlıca ne demek, دل anlamı.. Osmanlıca sözlükler kamus-ı türki şemsettin sami sözlüğünde دل Dil maddesi
Dil ~ دل güncel sözlüklerde anlamı:
DiL ::: t. Lisan, zeban. * Ağızdaki tat alma duygusu ve konuşma uzvu. * İnsanların konuştukları lehçelerin her birisi. Lügat. * Muhtelif âlât ve edevâtın uzunca ve yassı, ekseriya oynak kısımları. * Coğ: Denizin içine uzanmış üstü düz mumluk, uzunca kara parçası. * Mc: Gıybet, mezemmet, dedi-kodu, çekiştirme.(İnsanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı; bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, fâidelere âlet oluyor.. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlâhiyyenin matbahlarına dikkatli bir müfettiş olmak ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak; elbette gayet parlak ve kat'i bir surette ihatalı ilme delâlet ve şehadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delâlet etse; hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz kat'iyetinde nihayetsiz bir ilme delâlet ve şehadet ve Allâm-ül Guyub'un daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbirşey yoktur diye ilân ederler. ş.)
DiL ::: f. Gönül, kalb, niyet. * Cesâret, yürek. * Mandıra, ağıl.
dell ::: (a. i.) : fındıkçılık, koketlik.
dil ::: (f. i.) : 1) gönül, yürek, kalb.
dil-i âvâre ::: serseri gönül.
dil-i bi-karâr ::: kararsız gönül.
dil-i bî-mâr ::: hasta gönül.
dil-i dîvâne ::: deli gönül.
dil-i enhâr ::: ırmakların gönlü.
dil-i mecruh ::: yaralı gönül.
dil-i nâ-mihribân ::: merhametsiz yürek.
dil-i pâk ::: temiz gönül.
dil-i pare pare ::: parça parça, paramparça olmuş gönül.
dil-i pür-âteş ::: ateşli gönül.
dil-i sâd-pâre ::: yüz parça, paramparça olmuş gönül.
dil-i sûzân ::: yanık, ateşli gönül.
dil-i vîrân ::: yıkık, harap gönül.
dil-i zâr ::: zavallı gönül. 2) orta, yarı.
dil-i derya ::: denizin ortası.
dil-i şeb ::: gece yarısı.
dil ::: (f. i.) : 1) nokta. 2) gönül, kalb. 3) mandıra, ağıl.
dil ::: gönül, kalb.
Dil :::
- Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
Örnek: Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki... Y. Z. Ortaç - İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban
Örnek: Dilinden Anadolulu olduğu ancak belli oluyordu. S. F. Abasıyanık - Bir çağa, bir gruba, bir yazara özgü söz dağarcığı ve söz dizimi
Örnek: Halk dilinin günebakan ismini verdiği bu çiçek, güneşe âşıktır. H. S. Tanrıöver - Belli durumlara, mesleklere, konulara özgü dil.
- Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri.
- Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
Örnek: Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği. S. F. Abasıyanık - Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası.
- Düşünce ve duyguları bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracı.
- Gönül, yürek.
dil ::: gönül , kalb
dîl ::: gönül
dil ::: gönül
dell ::: (a. i.) fındıkçılık, koketlik.
dil ::: (f. i.) 1) nokta. 2) gönül, kalb. 3) mandıra, ağıl.
Dil ::: Kökü ağzın tabanı ve boğazın arkasında olan konuşma kası
dil ::: anahtar, gönül, lisan, yürek
DİL :::